Retorik, bir düşünceyi etkili bir şekilde ifade ederek insanları ikna etme, yönlendirme ve etkileme sanatıdır. Sözcüklerin gücünü kullanarak dinleyicilerin ya da okuyucuların duygu ve düşüncelerine hitap eden retorik, özellikle konuşma diliyle özdeşleşse de yazılı ve görsel anlatımlarda da kendine yer bulur.
Kökeni Antik Yunan’a dayanan retorik, siyaset, hukuk, edebiyat, reklamcılık ve felsefe gibi pek çok alanda önemli bir araç olarak kullanılır. Kısaca retorik, insanları bir fikre inandırmayı ya da düşündürmeyi amaçlayan etkili iletişim yöntemidir.
Aristoteles’e göre retoriği oluşturan üç temel unsur vardır:
Retorik sanatı, bir fikri etkili bir şekilde insanlara kabul ettirmeyi sağlar ancak bu güç kötüye kullanıldığında manipülasyon ortaya çıkabilir. Bu durumun önüne geçebilmek için ethosun, yani konuşmacının, etik ilkelere bağlı kalması gerekir.
Retorik soru, soruyu soran kişinin karşı taraftan bir yanıt beklemediği, cevabı zaten bilinen soru türüdür. Bu tür soruların amacı, bilgi almak değil, dikkat çekmek, duyguları harekete geçirmek, verilen mesajı güçlendirmek veya karşılıklı etkileşim yaratmaktır. Retorik sorular, provoke edici bir etki oluşturmak ya da anlatımı daha çarpıcı hale getirmek için tercih edilir.
Tartışmalarda, konuşmalarda ve edebi metinlerde sıkça kullanılan retorik sorular, dinleyici ya da okuyucuyu farklı düşüncelere yönlendirmeyi amaçlar. Bu sorular sayesinde kişiler kendi düşüncelerini sorgulama fırsatı bulur ve anlatılmak istenen mesaja daha fazla odaklanır. Aynı zamanda farkındalık yaratmak ve güçlü bir vurgu yapmak için de retorik sorular etkili bir araç olarak kullanılır.
Soru cümlesi olarak retorik soru örnekleri, cümlenin anlamına göre değişir ve şu şekilde sıralanabilir:
Retorik soruları cümleye farklı anlam katacak şekilde sorulabilir. Bu soruların sorulma amacı, kullanıldığı yere göre değişmekle birlikte daha çok kişiyi konuyla ilgili düşündürmeye yönlendirme amacı taşır. Karşı tarafın konuya farklı açıdan bakmasını, fikrini değiştirmesini sağlamak ya da anlatılmak istenen şeyi daha güçlü bir şekilde aktarmak için retorik sorulara başvurulur.
Tarihte retorik yaklaşımlar üç aşamada ele alınabilir:
Tarihte retorik yaklaşımlarından söz edildiğinde ilk olarak Antik Mısır öne çıkar. M.Ö. 2000’li yıllardan önce kaleme alınan "Ptahhotep’in Emirleri" adlı eserde, bir hükümdara hitap ederken nelere dikkat edilmesi gerektiği anlatılır ve etkili konuşmanın inceliklerine dair öğütler verilir. Buna rağmen retoriğin bir sanat olarak ortaya çıkışı Antik Yunan’a dayanır. Retorik, burada sistematik bir alan haline gelmiş ve ilk kez Platon tarafından kavramsallaştırılarak felsefi bir temele oturtulmuştur.
Antik Yunan’da insanların güzel ve etkili konuşması oldukça önemliydi çünkü halk yönetim ve hukuk alanında aktif rol alıyordu. Örneğin mahkemelerde bir hakim ya da avukat olmadığı için davalının konuşma yeteneğinin iyi olması, ceza almamak için etkili bir şekilde konuşarak kendini savunması gerekiyordu. Retorik sanatı böylece Antik Yunan’da ortaya çıkmış ve gelişmiş oldu.
Antik dönemde retorik ile ilgili farklı görüşler öne sürüldü. Antik Çağ Yunan filozoflarının retorik ile ilgili görüşleri şöyleydi:
Aristoteles, Antik Yunan'ın önemli filozoflarından biri olup retorik üzerine geliştirdiği yaklaşımlarla tarihte ayrı bir yere sahiptir. Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, hocasının retoriğe dair eleştirilerinden farklı düşünerek bu alanın toplum için yararlı bir araç olabileceğini savunmuştur. Ona göre retorik, insanların doğru bilgiye ulaşmasını kolaylaştıran ve akılcı düşünmeyi destekleyen bir yöntem olarak değerlendirilebilir.
Aristoteles, kaleme aldığı "Retorik" adlı eserinde bu sanatı sistemli bir yapıya kavuşturmuştur. Söylev sanatının yalnızca ikna için değil, toplumsal yarar sağlamak amacıyla da kullanılabileceğini vurgulayan filozof, retoriğin etkili olması için üç temel unsurdan oluştuğunu belirtmiştir: Ethos (konuşmacının güvenilirliği), Pathos (dinleyicinin duygularına hitap) ve Logos (mantıklı ve tutarlı ifade). Aristoteles’in bu yaklaşımı, retoriği yalnızca estetik bir söz sanatı olmaktan çıkarıp düşünceyi geliştiren ve toplumu etkileyen bir güç haline getirmiştir.
Roma döneminde retorik sanatı, tıpkı Antik Yunan'da olduğu gibi siyaset ve hukuk alanlarında önemli bir araç olarak kullanıldı. Özellikle senatoda kendi fikirlerini kabul ettirmek isteyen kişiler, güçlü ve etkileyici konuşmalar yapabilmek için retorikten faydalanıyordu. Ancak cumhuriyet yönetiminin yerini monarşiye bırakmasıyla birlikte siyaset sahnesinde retoriğe olan ihtiyaç azaldı.
Bu değişimle birlikte sözlü kültürün önemi giderek azalırken retorik sanatı da ağırlıklı olarak yazılı kültürde yer buldu. Artık daha çok edebi eserlerde ve metinlerde kullanılan retorik, etkisini yitirerek siyasal ve hukuki alandan uzaklaşmaya başladı. Bu durum 18. yüzyıla kadar sürmüş ve retorik sanatı uzun süre edebiyat odaklı bir biçimde varlığını devam ettirmiştir.
Roma döneminin en önemli hatipleri Cicero ve Quintilian idi. Cicero, retoriğin kötü amaçlı kullanılmasını engellemek için konuşmacının ahlaklı, bilgili, iyi bir vatandaş olması gerektiğini ve devlete katkıda bulunacak işler yapması gerektiğini belirtiyordu.
Orta Çağ’da retorik, “hür sanatlar” arasında yer alarak eğitim sistemine dahil edilmiş ve ders olarak öğretilmeye başlanmıştır. Bu dönemde retoriğin etkisi sadece eğitimle sınırlı kalmamış, kilise tarafından da aktif bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle misyonerlik faaliyetlerinde ve vaazlarda retorik sanatından yararlanılarak insanları etkilemek ve dini mesajları daha güçlü bir şekilde aktarmak amaçlanmıştır.
Orta Çağ’ın öne çıkan isimlerinden Auerelius Agustinus, kilise retoriğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yazılı metinlerde retoriği etkili bir biçimde kullanmasıyla tanınan Agustinus, bu sanatı Antik Yunan'daki gibi tartışma ve ikna aracı olarak görmektense, insanlara bilgi aktarmak ve öğretici bir anlatım sunmak için tercih etmiştir. Bu yaklaşımıyla retoriğe farklı bir bakış kazandırmış ve dini iletişimin önemli bir unsuru haline getirmiştir.
Hümanizm akımının etkisiyle Rönesans ve Barok dönemlerinde Antik Yunan kültürüne olan ilgi yeniden canlanmış, bu durum retoriğe olan yaklaşımı da değiştirmiştir. Hayatın pek çok alanında eski dönem çalışmalarına dönülürken retorik sanatı da tekrar değer kazanmış ve eğitim programlarında önemli bir ders haline gelmiştir.
Bu dönemde retorik yalnızca bir iletişim aracı olarak değil aynı zamanda toplumda saygınlık kazandıran bir yetenek olarak görülmüştür. Özellikle aristokratlar arasında etkili konuşabilmek bir statü göstergesi sayılmış, retorik bilgisi sosyal hayatta ayrıcalık sağlayan bir unsur haline gelmiştir. Böylece retorik, hem sanat hem de prestij aracı olarak öne çıkmıştır.
Barok çağında ise hitabet sanatının son altın dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde gerek günlük yaşamda gerekse sanat, bilim gibi alanlarda retoriğe önemli rol biçilmiştir. Örneğin insanlardaki duyguları harekete geçirmesi için şiirde bu sanattan sıkça faydalanılmıştır.
Aydınlanma döneminde retorik özellikle bilimsel bilgilerin toplumla paylaşılmasında önemli bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde bilginin yayılması ve akılcı düşüncenin benimsetilmesi için etkili anlatım tekniklerine ihtiyaç duyulmuş, retorik bu ihtiyacı karşılayan yöntemlerden biri olmuştur.
Öte yandan hukuk sisteminin yazılı kurallara bağlanmasıyla retoriğin mahkemelerdeki önemi azalmıştır. Buna rağmen retorik, tören konuşmaları, dini hitabetler ve siyasi söylemler gibi alanlarda etkisini sürdürmüş, kitleleri etkilemenin ve düşünceleri aktarmanın güçlü bir aracı olarak varlığını korumuştur.
Tarihte retorik yaklaşımları arasında öne çıkan dönemlerden biri de çöküş evresidir. Bu dönemde hitabetin etkisi giderek azalmış ve geri plana itilmiştir. Yazılı kültürün gelişmesi, bireylerin toplumsal konulardan uzaklaşıp daha çok içe dönük bir yaşam sürmesi ve bilginin uzmanlık gerektirmesi gibi nedenler retoriğin önem kaybetmesine yol açan başlıca etkenler olmuştur.
Çöküş döneminde söylev sanatı, eğitimde kapsamlı bir şekilde yer bulmamış ancak edebiyat, kompozisyon ve estetik gibi alanlarda retoriğin bazı tekniklerinden faydalanılmıştır. Bu süreçte ortaya çıkan en belirgin gelişmelerden biri ise kitle retoriğinin doğuşudur. Parti ve sendikaların halkı etkilemek için retorik sanatından yararlanması, bu dönemin retorik anlayışını şekillendiren önemli bir unsur olmuştur.
19. yüzyılın sonlarında önemini yitirmeye başlayan retorik sanatı, 20. yüzyılda yaşanan teknolojik ve toplumsal gelişmelerle birlikte yeniden canlanmıştır. Reklamcılığın yükselmesi, internetin hayatımıza girmesi, akıllı telefonların yaygınlaşması ve görsel medyanın güç kazanması retoriğin tekrar etkili bir araç olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır.
Günümüzde kamuoyu oluşturmak, kitleleri belirli bir düşünceye yönlendirmek ve güçlü mesajlar vermek için retorikten faydalanılmaya devam edilmektedir. Yeni medya, geleneksel medya, reklamcılık ve siyaset gibi pek çok alanda retorik teknikleriyle insanları etkileme ve ikna etme çabaları sürdürülmektedir.
Retorik, ikna etmeye; belagat ise güzel ve etkili söylemeye odaklanır. Retorik, bir düşünceyi insanlara kabul ettirmek, onları etkilemek ve yönlendirmek amacıyla kullanılan bir sanat olarak öne çıkar. Burada esas amaç, dinleyiciyi ya da okuyucuyu ikna etmek ve belirli bir düşünceye yönlendirmektir. Bu nedenle retorikte hem mantık hem duygu ön planda tutulur ve mesajın güçlü bir şekilde karşı tarafa geçmesi hedeflenir.
Belagat ise sözün estetik, zarif ve kusursuz bir şekilde ifade edilmesine önem verir. Anlatılan düşüncenin doğruluğu ya da inandırıcılığı kadar, kullanılan dilin güzelliği, kelimelerin uyumu ve cümlelerin ahengi dikkate alınır. Belagatta amaç, sanatlı bir üslupla söz söyleyerek dinleyiciye edebi bir zevk yaşatmaktır.